Günümüzde insanların en sık karşılaştığı sorunlardan biri zihin yorgunluğu olmaktadır. Bunun birçok nedeni bulunmaktadır. Stres, yaşa bağlı hafıza sorunu, alkol ve ilaç kullanımını en yaygın olarak bilinenler arasındadır. Ancak yaşamımızı kolaylaştırdığı kadar düşüncelerimizde de etkili olan teknolojiler zihin yorgunluğuna sebep olmaktadır. Kullandığımız teknolojiler zaman zaman dikkatimizi dağıtabilir. Bu da zihnimizin odaklanmasını engelleyebilmektedir. Aynı anda birçok farklı fikir ile karşılaşan zihnimiz doğru sıralamayı yapmakta zorlanabilmektedir. Bu nedenle kişilerin doğru zihin yönetimi için kendilerini geliştirmeleri gereklidir.
Değişen iş ortamları ve zaman baskısı kişileri strese sokmaktadır. Bu stresten kaynaklı olarak da zihin yorgunluğu ortaya çıkmaktadır. Zihinsel yorgunluğunuzu gidermenin birçok farklı metodu bulunuyor. Örneğin bunlardan bir tanesi de mindful living programı olarak bilinen stres yönetimi taktiğidir. Bu yöntemin amacı stres ile başa çıkabilmenizi ve zihin yönetimini kendinize özgü olarak yapabilmenizi sağlamaktır.
Zihin Yorgunluğu Nedir?
Zihin yorgunluğu kişilerde genellikle yoğun zihinsel aktiviteler sonucu ortaya çıkmaktadır. Aşırı düşünme veya geçmişteki olaylarla ilgili üzülme, endişe duyma gibi duygular ile kendini göstermektedir. Bunun yanı sıra zihinsel yorgunluğun yaşanmasının bir diğer nedeninin de stres olduğu bilinmektedir. Yoğun iş hayatı, günlük rutinde oluşan trafik sıkışıklığı, pandemi ile birlikte artan teknoloji kullanımı ile birlikte evde kalma gerekliliği insanları strese sokmaktadır. Bunun sonucunda ise kişiler aşırı düşünme ve beyinde oluşan düzensiz fikirler ile baş etmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle de zihin yorgunluğunun bir diğer ismi de beyin yorgunluğu olarak geçmektedir.
Beyin yorgunluğunun en belirgin özellikleri arasında odaklanamama, işlerden dolayı yorulma ve isteksizlik bulunmaktadır. Zihin yorgunluğu problemi ile karşılan kişiler yaptıkları veya yapmaları gereken işlere odaklanamazlar. Bunun yanı sıra kendilerini aşırı yorgun hissederler. Eğer ki siz de gün boyu hiçbir şey yapmadığınız halde kendinizi yorgun hissediyorsanız, büyük olasılıkla zihin yorgunluğu yaşamaktasınız. Zihninizi dinlendirmenin birçok yolu bulunmaktadır. Ama tabii ki öncesinde yaşadığınız sorunun nedenlerini bulmanız faydanıza olacaktır.
Zihin Yorgunluğu Nedenleri Nelerdir?
Zihin yorgunluğu nedenleri için birçok farklı etken bulunmaktadır. Bunlar zaman içerisinde tek başlarına zihin yorgunluğuna sebep olsalar da bir veya birkaç tanesi de kısa sürede aynı etkiye neden olabilir. Zihninizin zaman içerisinde yorulmasını gidermek için ise zihin yönetimi konusunda yardım almanız sağlığınız açısından oldukça önemlidir. Zihin yönetimini geliştirmek için öncelikle yorgunluğunuzun nedenlerini belirlemelisiniz. Genel olarak bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz.
- Yoğun alkol kullanımı ve buna bağlı olarak görülebilen uykusuzluk problemleri,
- Depresyon ve anksiyete bozukluklarına bağlı zihinsel yorgunluk,
- Uzun süreli baskı ile oluşan stres,
- Yoğun iş hayatından kaynaklı olarak devamlı iş ile ilgili düşünceler,
- Günümüzde sık sık başvurduğumuz teknolojik aletlerin yaydığı elektromanyetik dalgalar ve elektromanyetik kirliliğin vücudumuza etkisi
- Büyük şehirlerde daha yaygın olan, dar, havasız kalan sıkışık ofisler,
- Pandemi nedeni ile evde kapalı kalmanın getirdiği olumsuzluklar,
- Kronik hastalıklar nedeni ile kullanılan ilaçların bazı yan etkileri,
- Beyin için önemli olan vitaminlerin eksikliği ve bazı hormonların düzensiz çalışması.
Zihin Yorgunluğuna Bağlı Görülen Hastalıklar Nelerdir?
Zihinsel yorgunluğa bağlı olarak görülen hastalıkların başında alzheimer gelmektedir. Aslında alzheimer yaşa bağlı olarak gelişen düşünce, hafıza ve davranış bozukluğuna sebep olmaktadır. Ancak günümüzde araştırmalar sonucunda strese bağlı zihin yorgunluğu çeşitli teknikler ile giderilmediğinde bu hastalık için etken faktörlerden biri olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Bu duruma bağlı olarak görülen bir diğer hastalık ise dikkat eksikliği olmaktadır. Bunun sonucunda da unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğu meydana gelmektedir. Konsantrasyon bozukluğu özellikle iş yaşamında yoğun ve pratik olmayı gerektiren durumlarda kişileri olumsuz etkilemektedir. Aşırı stres ve yoğun iş yaşamının neden olduğu zihinsel yorgunluğun sebep olduğu bir diğer hastalıkta insomnia yani uyku bozukluğu hastalığı olmaktadır. Tüm bunları önlemek için ise zihin yönetimi gereklidir.
Zihin Yorgunluğundan En Çok Etkilenen Meslek Grupları Nelerdir?
Zihin yorgunluğundan en çok etkilenen meslek grupları, yoğun zihinsel aktivite yapan meslekler olmuşlardır. Bunlar arasında ilk akla gelenler bankacılar, muhasebeciler, ekonomistler ve finans analistleri olmaktadırlar. Bu nedenle ekonomik veriler ile uğraşan kişilerin yaptıkları mesleklerde zihin yorgunluğu daha sık görülmektedir. Ek olarak, büyük ve orta ölçekli şirket yöneticileri olan CEO’lar, iş anlaşmaları ile sık sık uğraşan elemanlar, şirketlerin satın alma müdürleri ve elemanları da beyin yorgunluğunu yaşamaktadırlar.
Ayrıca, zihinsel yorgunluk yaşanan başka meslekler arasında satış temsilcileri, çağrı merkezi görevlileri ve öğrencilerde bulunmaktadır. Öğrenciler de gerek sınav hazırlıklarında gerek bitirme projesi veya bitirme tezi yazarken de zihin yorgunluğu yaşamaktadırlar. Bu yorgunluk ise zamanla düşüncelerimizi etkileyerek yaratıcılığımızı ve psikolojik sağlığımızı etkilemektedir. Bu nedenle zihnimizi sağlıklı ve aktif tutabilmek için çeşitli zihin yönetimi taktiklerini öğrenmemiz sağlığımız açısından faydalı olacaktır.
Günümüzde zihinsel sağlığımızı koruyabilmek için zihin yönetimi tekniklerini kullanabilmekteyiz. Zihin yönetimi için ise, stresimizi yönetebilmeyi ve kaygılarımızı kontrol edebilmeyi öğrenmeliyiz. Bu sayede öz kaynaklarımızın farkına vararak zihin yorgunluğumuzu önleyebiliriz.
Her birimiz daha önce deneyimlemediğimiz ve büyük ihtimalle hazırlıksız yakalandığımız bir sürecin içinden geçiyoruz. Her ne kadar ortak bir paylaşımla ilerlesek de, her birimiz kendimize özgü yorumlama becerisi, geçmişten getirdiğimiz inanç ve davranış kalıpları, öğrendiklerimiz, eğitimimiz, yetiştirilme tarzımız ve mizacımız gibi birden fazla etkenle olaylara farklı tepkiler verebiliyoruz.
Ancak bir nokta daha var ki, bu süreç belki de hepimiz için psikolojik sağlamlığımızı/esnekliğimizi ölçmenin oldukça alışagelmemiş bir yolu. Hayatımız kendi rutini içinde seyrederken, olgun tepkiler vermek, stresi yönetmek, kaygıyı düzenlemek belki de daha kolay, ancak bilinmezlikle karşılaştığımızda, daha önce çok da pratik etmediğimiz öz kaynaklarımızı kullanmamız gerektiğini ortaya çıkıyor. Şanslıyız ki alışagelmemiş durumlarda sağladığımız esneklik, ve yeni duruma uyum sağlama becerimiz bizleri içinde bulunduğumuz durum ne olursa olsun ondan büyüterek, güçlendirerek, öğreterek çıkarıyor. Belki de yeniden kendimizle barışıyor, bu durumu en az hasarla atlattığımız ve kendimize kattıklarımız için kendimize teşekkür ediyoruz.
Peki bu öz kaynakları en etkili şekilde tetiklerken, kendimize hatırlatmamız gereken neler var?
1. Şefkat, Öz Şefkat;
Bu evrede kendimize ve sevdiklerimize karşı anlayışlı, nazik ve sevecen bir tutumda olmanın tam zamanı. Başkalarına karşı bu tavrı göstermekte yetenekliyiz ancak, iş başa düştüğünde, aynı şefkatli ve kucaklayıcı bu tavrı kendimize karşı göstermekte zorlandığımızı itiraf etmeliyiz. Belki de kendimize karşı anlayışlı olursak şımaracağımız ya da tembelleşeceğimiz yanılgısına kapılıyoruz. Ancak kendimize en doğal desteği ancak ve ancak kendimizin verebileceği gerçeğini bir kez daha hatırlatmamızda fayda var. Dışarıdan beklediğimiz onay/anlayış/kabullenme arayışından uzaklaşıp, kendi öz kaynaklarımıza baş vurduğumuzda doğal iyileşme ve büyümeyi göreceğiz.
2. Evrensellik İlkesi;
Bu pandemi sürecinin bizi birbirimize yaklaştırdığını, aynı endişe altında bizi topladığını, acının da mutluluğun da her insan için var olduğunu, bazen ne kadar yalnız hissetsek de aslında benzer deneyimleri paylaştığımızı, aynı şeyin karşısında aciz, aynı durumun karşısında güçlü olduğumuzu tekrar ve tekrar görmek, paylaşımların ne kadar evrensel olduğunu gözler önüne seriyor.
3. Radikal Kabullenme;
Belki de son dönemlerde sıkça duyduğumuz bu kavramını önemine şu şekilde değinmek gerekiyor. Değiştirebileceğimiz şeyler için öz kaynaklarımıza başvurmak, kontrolümüz dışındaki şeyleri bilgelik, sabır ve akışa bırakmak gibi unsurların da desteğiyle bu ikisinin arasındaki nüansı fark etme becerisini de elde ederek, çok bilinen serenity duasına selam durabiliriz. Bu konsept, gerçeği olduğu gibi, manipüle etmeden kabul ederek, onunla en etkili şekilde başa çıkmak için daha akılcı stratejiler geliştirmemizi teşvik ediyor. Pasif bir kabullenmeden ziyade, olanı olduğu gibi kabul edip, üstesinden gelmemizi sağlıyor.
4. Minnettarlık/Şükran Duygusu;
İnsan olmanın belki de en etkili becerilerinden biri iyiye veya kötüye, güzele veya çirkine, yeniye veya eskiye adapte olabilmek. Bu adaptasyon becerisi türümüzü binlerce yıl ayakta tutmayı başarabilmişken, aynı zamanda her şeye çok kolay alışmamızı ve çantada keklik olarak görmemize sebebiyet veriyor. Yani sizi birkaç gün oldukça mutlu eden bir şey, kısa bir sürede ona alışmanıza ve ona karşı yeni bir duygulanım içinde olmamanıza neden oluyor. Peki sahip olduğumuz bunca şeye, biraz da haksızlık etmiyor muyuz? Aslında çok da basit bir şekilde, ekstra bir efor sarf etmeksizin bazı şeyleri sadece kendimize tekrar hatırlatmak gerekiyor.
Eğer hala sağlıklıysak, sadece sağlıklı olduğumuz için, bir hastalığa yakalandıysak bile, hala mücadele etme ve onu yenme şansımız olduğu için, sevdiklerimiz yanımızdaysa onlara sahip olduğumuz için şükretmeyi hatırlamak gerekiyor. Mindfulness çalışmalarıyla bilinen öncü bir psikolog olan Jon Kabat Zin; “Durumun ne olursa olsun nefes aldığın sürece, artıdasın.” der. Belki sadece nefesi bir çapa olarak kullanarak An’ın içinde bize sunulanları tekrar ve tekrar fark etmek gerekiyor.
Psikolog Hande Anadolu